Kitabevlerinde...



19 Eylül 2010

AKŞAM GAZETESİ RÖPORTAJI-SAĞIN KALESİ İZMİR NASIL CHP'Lİ OLDU: GAVUR İZMİR'İN KODLARI




Z. Kıvanç EL-Eray Erkılıç (fotoğraf)
Akşam Gazetesi-19.09.2010

'Değşen İzmir'i Anlamak' adlı kitapla çok satanlar arasına giren iki yazar Deniz Yıldırım ve Evren Haspolat İzmir'i anlattı.

Türkiye siyasetinin iki büyük sağ partisinin kuruluşunda ve kökleşmesinde önemli rol oynayan İzmir, 1980 sonrası başlayan tepkiyle birlikte yıllardır CHP'nin kalesi konumunda. Bu da İzmir'i, son seçimlerde ve referandum sürecinde Başbakan Erdoğan'ın hedefi haline getirdi
İki büyük sağ partinin doğuşunda büyük bir katkısı olan İzmir, bugün CHP'nin kalesi durumunda. Referandumda da yüzde 64 oranında 'hayır' diyen il, 1980 sonrası başlayan tepkisel hareketin bir simgesi haline geldi. 20'ye yakın akademisyenin makalelerinin yer aldığı 'Değişen İzmir'i Anlamak' kitaplarıyla çok satanlar listesine girmeyi başaran yazarları Deniz Yıldırım ve Evren Haspolat, AKŞAM'ın sorularını yanıtladı.


- Sizi bu kitabı hazırlamaya iten faktörler nelerdi?

Deniz Yıldırım - Evren Haspolat: İzmir, son yıllarda Türkiye siyasetine hakim olan AKP-CHP kutuplaşması içinde de yeniden kurgulanan bir yer halini aldı medyatik tartışmalarda. Bir tarafta modernliğin kalesi İzmir, diğer tarafta 'faşizmin başkenti İzmir' gibi, İzmir'i anlamaktan ziyade aşırı idealize eden ya da karalayan, kendi siyasal konumunu İzmir üzerinden haklı kılmaya çalışan iki bakış türedi. Biz bu iki bakışın elinden İzmir'i kurtararak derinlere inmeyi, dönüşümün gerçek neden ve eksenlerini akademik bir perspektiften tartışmayı istedik.

KÜRT YOKSULLARININ GÖÇÜ

- Ekonomik dönüşümü önemsiyorsunuz...

E.H.: Daha derinlikli bakış, ekonomik dönüşümlerin, kriz dönemlerindeki yıkımların, büyüme modelinden halkın çoğunluğunun payını alamamasının siyasal tepkileri ürettiğini gösteriyor. Bu kesimlerin hızlı yoksullaşması, işçileşmesi, toprağından kopması, yaşanan o büyük neoliberal yıkımdan bağımsız değil. Ekonomik düzeyde yaşanan mülksüzleşme, artan şehit cenazeleri ve pastanın daraldığı bir ortamda bölgeye yönelen Kürt yoksullarının göçüyle birlikte tepkisellik artıyor. Bir bakıma bölge kaynayan bir kazan halini alabiliyor.

D.Y. : Ekonomik dönüşüm liman kent ve çevresini büyük oranda etkiliyor. Siyasal dönüşümler bundan bağımsız değil. İzmir'de son 10 yılda pamuk tarlaları yüzde 69, tütün tarlaları yüzde 75 oranında küçülmüş. İzmir'de genç nüfus içinde işsizlik oranının Türkiye ortalamasının çok üstünde olması, tütünden geçimini sağlayan aile sayısının 2001'de Ege'de 270 binlerden 50 binlere gerilemesi, İzmir'in son iki yüzyıldır ilk kez dış ticaret açığı vermesi.

TEPKİ ÜRETEN KENT

- İzmir, genelde de Ege merkez sağ partilerin tarihsel olarak güçlü yerleriydi. Tablo nasıl değişti?


E.H.: İzmir'i bir liman kenti olarak ele almak işte burada büyük önem kazanıyor. Bu sayede dönüşüm eksenlerini daha iyi kavramak, bütünlüklü kavramak mümkün. İzmir tarihsel olarak ekonomik dönüşümlere siyasal tepkiler üreten bir kent. Mesela 1929 Buhranı sonrasında Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın en büyük desteği gördüğü yerler başta İzmir olmak üzere Akhisar, Nazilli gibi büyük Ege kasabaları. Çünkü üretim içinde. İkincisi Demokrat Parti örneği. Burada özellikle yine liman kenti İzmir ve Aydın'ın ticaret burjuvazisi ile büyük toprak sahiplerinin örgütleyici rolü var. Bir yanda ticaret burjuvazisinin sözcüsü İzmir Mebusu Celal Bayar, diğer yanda Aydınlı ve tarımsal zenginlerin sözcüsü Adnan Menderes. Bu bile, bu bölgenin merkez sağ projelere destek vermenin ötesinde, o projeleri doğuran bölge olduğunu gösteriyor. Aynı şey Adalet Partisi ve Demirel'li yıllar için de geçerli. Adalet Partisi'nin kuruluşunda İzmir grubunun etkisi büyük. Esas değişimse 1980 sonrasında başlıyor.

DARALAN PASTA ÇATIŞMASI

D.Y. :
80 sonrasında İzmir'in hem kamu yatırımlarından aldığı pay düşmeye başlıyor hem de uluslararasılaşma programı karşısında rekabet edemeyen sanayi kuruluşları ya kapanıyor ya da satılıyor. Üretkenlik düştükçe, ticaret geriledikçe işsizlik kronikleşiyor, tarımdan kopan Ege nüfusunun çekim merkezi olarak İzmir'e hızla yönelmesi, üstüne de yerinden edilen yoksul Kürt nüfusun İzmir'e göçü de daralan pasta içinde koşulları daha da çatışmalı hale getiriyor. Etnikleşen sınıf tepkileri derken biraz da bunu kastediyoruz.

BÖLGE İÇİNDE MHP GÜÇLENDİ

- Saptadığınız bir dönüşüm de kıyıda CHP'de; iç bölgelerinde ise MHP'de kümelenen yeni tepkisellik. Bunun 1980 sonrası açısından bir büyük siyasal dönüşüme tekabül ettiğini söylüyorsunuz. Ne zaman bu eğilim güçlendi?

E.H. : Bu bizim bölgesel ölçekte saptadığımız en önemli dönüşüm eksenlerinden birisi aslında. Kaldı ki, son referandum sonuçları da bu tezi doğruladı ve hatta pekiştirdi diyebiliriz. Özellikle İzmir, Aydın, Manisa, Muğla ve şimdi de Denizli son derece önemli siyasal dönüşümlerin yuvası oldu. Bakın yeniden belirtmekte yarar var. İzmir bölgesinde iktisadi dönüşümler büyük dalgalar halinde yansıyor. Siyasal davranışlarda da bu kalıp oldukça görünürdür. Benzer bir analizi Türkiye'nin geri kalan bölgelerinde AKP etrafında kümelenen destekte de görebiliriz. Ege'de özellikle geleneksel olarak DP-AP geleneğinin hakim olduğu bölgede kriz ve yeniden yapılanma, özetle neoliberalizm sadece sosyal koşulları değiştirmedi, siyasal davranış kalıpları da köklüce değişmeye başladı. Bize göre bu siyasal tepkiler kıyıda CHP'de, iç kesimlerde MHP'de kümeleniyor

REFERANDUM PEKİŞTİRDİ

D.Y. :
Bu il ve ilçelerde referandumla birlikte 'hayır' resminin İzmir'le de bütünleşerek pekişmesi, analiz açısından bölgenin bütünlüklü olarak görülmesi gerektiği yönündeki tespiti doğruladı. 1980 öncesinde alabildiği en yüksek oyun yüzde 1 ile 3 arasında değişkenlik gösterdiği bölge illerinde ve büyük ilçelerde MHP'nin özellikle 2002 sonrasında oylarını yüzde 20 ile 35 bandına taşıdığını gördük. Bu siyasal açıdan yeni bir durum. Özellikle merkez sağ siyasetin çöktüğü ve AKP'nin hegemonyası etrafında toplanmanın sosyo-ekonomik ve siyasal açıdan uygun düşmediği koşullarda, siyasetin krizinden beslenerek kıyıda CHP içeride MHP güçlendi.. Bu dönüşüm önceden saptayıp kökenlerini, nedenlerini aradığımız dönüşümlerden birisi oldu.

ERDOĞAN MEŞRUİYETİNİ 2 İLLE KANITLAMAK İSTEDİ

- İzmir ve Diyarbakır neden önemli AKP açısından?

E.H. : 2009 yerel seçimlerinde İzmir ve Diyarbakır belediyelerini çok istedi Başbakan. Meşruiyetini kanıtlamak için karşıtı olan iki merkezi ele geçirmeyi istedi. 2010 referandumunda ise o kapsayıcı dilin yerini dışlayıcı bir dile bıraktığını gördük. 'Kumsal partisi' ifadeleri, Alevi kesimi toplumsal bellek içine 'darbeci' olarak yerleştirmeyi hedefleyen bir otoriter kürsü dili, üstüne üstlük soy sop tartışmaları. Aslında bütün bunlar tepkisel olan tek tarafın İzmir ya da Ege olmadığını gösteriyor. Çünkü tam da 12 Eylül'ün miras bıraktığı Türk-İslam Sentezci otoriter ideolojiyi bu kesimlere karşı dışlayıcı diliyle yeniden üretiyor. Bir bakıma muhafazakarlığı piyasa sosuyla pekiştirilen otoriter ve dışlayıcı bir dil. Ve referandum sonuçları AKP'nin yöneldiği bu yeni dilin de hem İzmir'de hem de Diyarbakır'da yine tutmadığını kanıtladı.

SEZEN AKSU TABELASININ SÖKÜLMESİ TAM BİR AKIL TUTULMASI

- Sizce tabela sökme gibi artan tepkisellikler neyle ilişkili?

E.H. : Sorun sanıyoruz kötü giden şeylerin farkında olup da bu kötülüklerin kaynağını doğru tespit edememekten kaynaklanıyor. Bu da doğal olarak CHP, MHP gibi partilerin siyasal denetimini bölgede kolaylaştırıyor. Sezen Aksu Sokağı'nın tabelasının sökülmesi mesela. Tam bir akıl tutulması. Tüm bunlar aslında şu anda aşırı tepkisel bir siyasal huzursuzluğun göstergeleri. Geçmişe dönük referansların artışı da bundan. Çünkü siz ancak bir şeylerin kötü gittiğini, bir şeylerin yolunda olmadığını düşündüğünüzde geçmişi nostaljik düzeyde yeniden kurar ve bugünkü koşullarda kullanıma sokabilirsiniz.

D.Y. : Mesela bu kitap için İzmir Kitap Fuarı'nda gerçekleştirdiğimiz panele giderken bindiğim belediye otobüsünün sesli anons sistemi, durakları şöyle sıralıyordu: 'Liman, Tekel, Lozan.' Bunun sembolik anlamı var. Tüm bunlar hem geriye dönük olarak nostaljiyi ve sembollerini sahiplenmeyi besliyor hem de çıkış örgütleyebilecek bir karşı hegemonya projesinden de alıkoyuyor bölgeyi. Neticede Türkle Kürdü yeniden birleştirme projesi olarak güncelleyeceği bir Cumhuriyet projesi yok henüz. Çünkü bunu sınıfsal temelde ezilen kesimlerle birleştirecek önderi yok, aydını yok, kadrosu yok, ilerici bir siyaseti yok şu anda. O bakımdan bu kesimlerin siyasal tavırlarının içeriğini hangi kesimlerle hangi talepler ekseninde ittifak yaptıkları belirliyor. Karanlıkta el yordamıyla kötülüğün kaynağını arıyor şu anda. Kimi görse ona tepkili. AKP'nin iktidarda olması da bunu besliyor. Bu tepkileri doğru zeminde örgütleyecek bir siyasal aktörün olmaması.

AKP İÇİN MESELE YAŞAM TARZI

- AKP'nin referandum sonrasında sahil raporu hazırlattığını duymuşsunuzdur. Nasıl karşıladınız?

D.Y. :
'Hayır diyenleri 'darbeci', 'kumsal partisinin destekçileri' olarak itham eden Erdoğan, bu yaşam tarzına dair sembollerin tümünün parti teşkilatı tarafından İzmir'de kullanıldığının farkında olmalı. AKP de meseleyi bir yaşam tarzı meselesine indirgemiş durumda. Belediye seçimlerinde adayın eşinin ve çocuklarının 'modern' görünümünün öncelikle gözetilmesi, AKP il yönetimine 'mini etekli, şarap da içen manken'in girmesi, bunun medyada görünür kılınması. Bir önceki dönem AKP'de olan Buca Belediyesi'nin Türkiye'nin en büyük Atatürk maskını yaptırmaya başlaması. Tüm bunlar AKP'nin kentin hegemonik dili içinden konuşmaya çalıştığını gösterdi. Ama aslı varken, kimse suretine bakmaz. 2001'de başlayıp 2002 sonrasında istikrarlı bir şekilde sürdürülen o büyük ekonomik yoksullaşma programına da bakmaları gerekecek sahil raporunda. Onu tespit ettiklerinde önlem alabilecekler mi? Bizce mümkün değil, çünkü uluslararası çevrelerden bugüne kadar alınan onay, içeride bu yoksullaşma programını uygulayıp büyüklere kapıları açma konusundaki kararlı 'siyasal istikrar'dan bağımsız değil.